Önsöz
Kamu yönetimi insanların özlemlerini ortak biçimde gerçekleştirebilmelerinin ve bir ülkenin gelişiminin en temel aracıdır. Kamu otoritesinin en azından yedi alanda etkin sorumluluk üstlenmesi bekleniyor:
- Hukuk devleti kavramının geçerli kılınması,
- Piyasa ekonomisinin herhangi bir oyuncuya çıkar sağlayıcı şekilde bozulmasına neden olacak müdahalelerden kaçınılması ve makroekonomik istikrarın korunması,
- Temel altyapı, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik programlarına yatırım yapılmasının sağlanması,
- Toplumun çocuklar, yaşlılar, engelliler gibi zayıf kesimlerinin yaşamsal haklarının korunması,
- Çevre gibi konularda gelecek nesillerin haklarının korunması,
- İç güvenliğin sağlanması,
- Ülkenin dış tehditler karşısında savunulması.
Kamu sektörü, bir yandan bu temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlarken, diğer taraftan vatandaşların, şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının içinde var oldukları ortamın koşullarını hazırlıyor.
Dr. Yılmaz Argüden ile Yerel Yönetimler ve Yaşam Kalitesi
“Kurumlarına güven duyulan toplumlarda gelişme daha hızlı oluyor ve yaşam kalitesi artıyor. Kurumlarına güven duyulması için de şeffaflığın, adilliğin, tutarlılığın, hesap verebilirliğin yüksek düzeyde olması son derece kritik.”
Geleneksel olarak insan hakları, hiç kimsenin cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik, sosyal sınıf, cinsel tercih ya da politik inançlarından ötürü ayrımcılığa uğramaması, özgür ve onurlu bir şekilde yaşama hakkı olması temel ilkesine dayanır. Demokrasi ise genel olarak oy verme hakkı, girişim özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve benzeri haklarla tanımlanır. Oysa artık insan hakları da demokrasi de bunların ötesine geçiyor. Artık esas olan, insanların geleceklerini biçimlendirmede söz sahibi olması, yerel ve küresel karar alma süreçlerine katılabilmesini de içeriyor. Modern çağın insan hakları ve demokrasi kavramlarının içeriği budur.
Önceleri toplum yaşamını etkileyen konular, oy hakkına sahip olanlar tarafından topluca karara bağlanırdı. Bu anlamıyla “katılımcı” olarak nitelenen demokrasi, giderek “temsili” demokrasiye dönüştü; çünkü katılımcı sayısı da, kararların karmaşıklığı ve çeşitliliği de artıyordu. Ancak, temsilci çıkarları ile toplumsal çıkarların zaman zaman örtüşmemesi, eğitim ve iletişim alanındaki atılımlarla bilinçlenen kitlelerin toplumsal kararlara katılım isteğinin artması ve teknolojik gelişmeler XXI. yüzyılda bu trendi tersine çeviriyor: yeni bir şekle bürünen katılımcı demokrasi ağırlık kazanıyor. Bu değişimi kavramadan ve benimsemeden kamu yönetiminde başarılı olmak her geçen gün güçleşecek. Tüm paydaşların güvenini kazanarak sürdürülebilir gelişmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen iyi yönetişim kavramının önem kazanmasının temelinde de bu anlayış yatıyor.
Yerel yönetimler, vatandaşın kamu yönetimiyle en sık temasta bulunduğu alanları oluşturuyor. Kentleşmenin olağanüstü boyutlarda hızlanmasıyla, yerel yönetimlerin toplumsal yaşamamızdaki yeri giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu nedenle, veriye dayanan, katılıma ve işbirliklerine önem veren, daha etkin ve verimli çalışmanın ağırlık kazandığı alanların başında yerel yönetimler geliyor. Sürdürülebilir ve kapsayıcı yönetimin içinde yeşerebileceği iklimi tesis eden iyi yönetişime, günümüzde en fazla yerel yönetimlerde ihtiyaç duyuluyor. Tutarlılık, sorumluluk, hesap verebilirlik, adillik, şeffaflık, etkililik ve katılımcılıktan oluşan 7 iyi yönetişim ilkesini benimseyen kamu kurumları, toplumsal güveni de artırıyorlar.
İyi Yönetişim İlkeleri
İyi yönetişim ilkelerini bir bütün olarak hayata geçiren yerel yönetimler, vatandaşın kendilerine daha çok güven duymasını sağlıyorlar. Her yerel yönetim birimi, faaliyette olduğu dönem boyunca çok sayıda karar alıyor. Bu kararların, veriye dayalı olması, gerek birbirleriyle gerekse farklı zamanlarda alınan diğer kararlarla tutarlı ve uyumlu olması, etkili sonuçlar elde edebilmeyi sağlıyor. Yönetimin aldığı kararlarla elde etmeyi beklediği sonuçlar ile kullanılacak kaynaklar ve bu kararların yansıyacağı kesimlere olan olumsuz etkiler ve telafileri arasında makul bir denge olmalıdır. Yerel yönetimlerin toplumun her kesimini temsil etmeye özen göstermesi ve her vatandaşa adil davranması vatandaşlar ile kamu otoritesi arasındaki güven ortamını geliştirir.
İyi yönetişim ilkelerini benimseyen bir yerel yönetim, sadece kaynak kullanımında ve öncelik belirlemede değil, tüm topluma, yaşadığımız çevreye ve dünyaya karşı olan sorumluluklarının da bilincinde olmalıdır.
Kamu kaynaklarının nasıl bütçelendiği, kullanıldığı ve raporlandığıyla ilgili de yerel yönetimlerin aynı sorumlu anlayışla davranmaları bekleniyor. Aldığı kararlarda ve harcamalarda hesap verebilen bir yerel yönetim, değer yaratma sürecindeki bütün adımlarda vatandaş ve yönetim arasındaki güveni tesis edebilir. Bu ise ancak, tüm bu süreçler ile ilgili bilgilerin veri temelli ve şeffaf bir şekilde paylaşılmasıyla sağlanır. Bütün bu adımlarda, kararlardan etkilenecek vatandaşların kapsayıcı bir şekilde alınan kararlara dâhil edilmesi, kararların etkin uygulanmasını da beraberinde getiriyor. Vatandaşları karar süreçlerine katan, istişare süreçlerini etkin kullanan yerel yönetimler, temsiliyeti ve katılımı sağlayarak daha kapsayıcı ve yerinde kararlar alınmasını sağlıyor. Tüm bu iyi yönetişim ilkelerinin benimsenmesi ve yayılımının uygulamalarla sağlanmasıyla toplumsal güven artıyor. İyi yönetişim benimsendiğinde, sürdürülebilir, kapsayıcı ve etkin yönetimin yeşerebileceği bir kültür ve iklim oluşturuluyor.
İyi yönetişim, sürdürülebilir, kapsayıcı ve etkin yönetimin yeşerebileceği bir kültür ve iklimin sağlanmasını hedefler.
Kamu yönetiminin hayatımıza en çok dokunan, bize en yakın, en sık temasa geçtiğimiz ve yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen kurumları belediyelerdir. Vatandaşın yaşam kalitesini yükseltecek olan belediyeler, vatandaşların artan beklentilerini karşılamak için veri temelli, katılımcı, entegre ve işbirliğine dayalı çalışmaya özen göstermek durumundadırlar. Bir taraftan daha kaliteli hizmet sunmaya çalışırken, diğer taraftan vatandaşı da karar mekanizmalarına dâhil eden belediyelerin kararlarının kalitesi de artar. Katılım süreçlerinin kalitesi katılımın kapsayıcılığıyla ve katılım öncesinde sunulan bilgiyle gelişir. Örneğin, bir konuda görüş alınmadan önce, taslak çalışmaları yayımlamak ve vatandaşın görüşüne sunmak, görüşlerin değerlendirilmesi ve bu değerlendirmelerin vatandaşlar ile paylaşılması katılım süreçlerinin kalitesini de artırır.
Bunlarla birlikte, temel kararlar alınırken, kaynak kullanılırken, hizmetler ulaştırılırken ve kendi kurumsal işleyişlerinin birbirleriyle entegre halde olması, uygulama etkinliğinin ve öğrenerek gelişmenin hızlanmasını sağlar. Süreçlerin girdi ve çıktıları ile etkilerinin ölçümlenmesi, değerlendirilmesi, paylaşılması ve bu değerlendirmelerden öğrenilmesi, sürekli gelişimi ve öğrenmeyi kurum içinde hayata geçirerek, uzun dönemli öğrenme döngüsü ortaya koyar.
Ölçülen ve kıyaslanan performans artar. Bu çalışma, örnekler üzerinden öğrenme ortamını geliştirmeyi hedefliyor.
“Vatandaş Bakışıyla: İstanbul İlçelerinin Belediye Yönetişim Karnesi” projesi kapsamında geliştirdiğimiz metodolojiyle, objektif ve somut verilere dayanarak, belediyelerde yönetimin yeşerdiği ortam ve iklimi, başka bir deyişle yönetişim kültürünü inceledik. Belediyeleri, farklı süreçler, yönetişim ilkeleri ve bunların hepsinin kurum içinde öğrenme döngüsü yaklaşımıyla hayata gecirilmesini, vatandaşı merkeze alarak değerlendirdik.
Bu çalışma;
- Yerel yönetim aktörleri ve belediyelere yönlendirici bir kılavuz sunmaktadır.
- Denetleyici kurumlara sunulan, belediyelerdeki yönetişim ortamı ile ilgili bir ölçümleme metodolojisi niteliğindedir.
- Vatandaşın ve paydaşların eline, güven ortamının gelişimine ilişkin bir mercek sunmaktadır.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında akademik çalışmalar, yasal yaklaşımlar, farklı ölçüm çalışmaları ve uygulamalar açısından aktif yol göstericilikleri için Danışma Kurulu üyelerimiz Emeritus Prof. Dr. Korel Göymen’e, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’na, Doç. Dr. Erbay Arıkboğa’ya ve emekli Vali Enver Salihoğlu’na, Proje Lideri Fikret Toksöz’e, araştırmayı gerçekleştiren Dr. Fatma Öğücü Şen’e ve İnan İzci’ye en içten teşekkürlerimizi sunarız. Sevgili öğrencilerinin gönüllü araştırma uzmanı olarak yer aldığı Sabancı Üniversitesi’ne ve muhtarların belediye ile olan ilişkisini incelememizdeki destekleri için Tüm İstanbul Muhtar Dernekleri Federasyonu’na ayrıca teşekkürlerimizi sunmak isteriz.
Tüm bu çalışmalar sonucunda sunduğumuz kaynağın, belediyelerde dönüşümü ve gelişimi tetikleyen liderlere ve uygulayıcılara, “iyi yönetişim” uygulamalarını geliştirme yolunda referans olmasını hedefliyoruz. Bu çalışmanın, belediyelerin, vatandaşın yaşam kalitesini yükseltmelerine destek olması dileğiyle…
Dr. Yılmaz Argüden